Öncelikle ifade etmek gerekir ki Danıştay 6.Daresi E:2023/1471, K:2023/7597 sayılı kararında da yer aldığı üzere acele kamulaştırma kararına karşı dava açma süresi kararın Resmi Gazete de yayınlanma tarihinden itibaren başlamamaktadır. Sözkonusu karar da Danıştay;
“Idari islemlerin nitelikleri gereği özel yasalarında genel dava acma süreleri dışında ayrı dava açma sürelerinin öngörülmüs olması halinde, idare tarafindan idari işlemlerin nitelikleri ve tabi oldukları dava açma süreleri gösterilmedikçe özel dava açma sürelerinin işletilmesine olanak bulunmadığından, Anayasa’nin 40. maddesi hükmü uyarınca, özel dava açma süresine tabi olmasına rağmen bu hususun idari işlemde açıklanmaması halinde, dava konusu idari işlemin tebliği tarihinden itibaren özel dava açma süresinin değil, altmış günlük genel dava açma süresinin uygulanması gerekmektedir.” ifadelerine yer vermiştir. Buna göre Kanunlarda genel dava açma süresinin dışında farklı dava açma süreleri belirlenmiş olsa dahi muhatabına tebliğ edilen işlemde sözkonusu işleme karşı kaç gün içinde ve hangi mahkemeye dava açılacağına yönelik bir bilgi yer almazsa bu takdirde gene dava açma süresi içinde dava açılabileceği ifade edilmektedir. Dolayısıyla acele kamulaştırma işlemleri kişiselleştirilerek muhatabına yazılı tebligat yapılması ve kaç gün içinde hangi mahkemeye başvuracağını göstermesi halinde tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde dava konusu edilmelidir. Tebligat yapılmadan öğrenilmesi halinde ise davacı tarafından gösterilen öğrenme tarihinden itibaren altmış gün içinde dava açılması gerekmektedir.
Olağan kamulaştırma usulünde; kamu yararının gerektirdiği hallerde gerçek ve özel hukuk tüzelkişilerinin mülkiyetinde bulunan tasinmaz mallar kamulaştırılırken, öncelikle yeterli ödenek ayrıldıktan sonra,ayni Kanun’un 5. ve 6. maddelerinde belirlenen mercilerce kamu yarari karari alınır.Kamulaştırmayı gerçekleştirecek idarece, sırasıyla, aynı Kanun’un 7.maddesinde ayrıntısı belirlendiği üzere taşınmaza ilişkin ölçekli plan yapılır, taşınmazın maliki belirlenir, vergi beyan ve değeri tespit edilir ve tapuya kamulaştırma şerhi verilmesinin ardından aynı Kanun’un 8. maddesine göre idarenin uzlaşma yoluyla satın alma usulünün denenmesi gerekir. Bu yolla anlaşmaya varılamaması halinde, aynı Kanun’un 10. maddesine göre idarenin ilgili belgelerle birlikte taşınmazın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesinde kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmazın idare adına tescilini sağlamak amacıyla dava açması gerekir ve ancak mahkemece tescil kararı verildikten sonra idare, kamulaştırmaya konu taşınmaz üzerinde tasarruf edebilir hale gelir. Diğer bir deyişle, olağan kamulaştırma usulünde, asliye hukuk mahkemesi, idare adına tescil hükmü kurmadıği sürece, idarenin taşınmaza el atma ve taşınmaz üzerinde tasarrufta bulunma yetkisi bulunmamaktadır.


Acele kamulaştirma usulü ise, 2942 sayıl Kanun’un 27.maddesinde belirlenen “3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacında” veya “aceleliğine Cumhurbaskanınca karar alınacak hallerde” veya “özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda” başvurulabilen, olağan kamulaştırma usulünden farklı olarak, idare tarafından kamulaştırma işlemlerine ilişkin prosedürün sonuçlanmasını beklemeden, kıymet takdiri dışındaki işlemler sonradan tamamlanmak üzere, yapılacak başvuru üzerine, mahkemece, yedi gün içinde o taşınmaz malın Kanun’da belirtilen usule göre bilirkişilerce tespit edilecek değerinin, mal sahibi adına bankaya yatırılması şartıyla, taşınmaz mala el koyma imkanı tanıyan ayrı bir istisnai usul olarak öngörülmüştür. Diğer bir deyişle, Cumhurbaşkanlığınca acele kamulaştırma kararı alındıktan sonra makul süre içerisinde taşınmaza el konulması amacıyla Asliye Hukuk Mahkemesince ilgili idarenin başvurusu üzerine verilecek el koyma kararı ile, tapuda mülkiyetin el degistirmesi beklenilmeden el konulan taşınmazdan yararlanma imkanı doğmaktadır.
Dolayısıyla, el koyma kararından sonra, idarenin taşınmazın mülkiyetinin devrini sağlayabilmesi için, kamulaştrma sürecinin diger aşamalarını, yani olağan kamulaştırma prosedürünün gereklerini yerine getirme zorunluluğu bulunmaktadır. Şöyle ki; taşınmazın uzlaşma yoluyla satın alınmasının denenmesi, uzlaşma sağlanamazsa, idare tarafindan 2942 sayılı Kanun’un 10. maddesi uyarınca “kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil” davası açılması gerekmekte olup, anılan davada, Mahkemece 30 gün içerisinde idari yargıda dava açılabileceği ihtarını içeren meşruhatlı tebligat üzerine, kamulaştırma ve/veya kamu yararı kararının iptali istemiyle görevli ve yetkili İdare Mahkemesinde dava açılabileceği; söz konusu davada, kamulaştırma ve/veya kamu yararı kararının hukuka uygunluk denetiminin yapılacağı ve ilgili taşınmaz malikinin iddialarının anılan davada incelenebileceği açıktır.
Bu anlamda, acele kamulaştırma ile olağan kamulaştırma usulü arasındaki temel fark, olağan kamulaştırmada ancak süreç sonunda mahkemece tescil hükmünün kurulmasıyla idarece kullanılabilir hale gelen taşınmazın, acele kamulaştırma usulünde, kıymet takdiri dışındaki işlemler sonradan tamamlanmak üzere, sürecin en başında idarece kullanılabilir hale gelmesinden kaynaklanmaktadir.
Görüldüğü üzere, acele kamulaştırma usulü, idareye taşınmazlara olağan kamulaştırma usulüne göre daha hızlı ve kolay biçimde el konulmasını sağladığından, bireyin mülkiyet hakkının korunması bakımından da temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına ilişkin anayasal ilkelere uygun işlem tesis edilmesi gerekmektedir. Idarelerin kamusal bir hizmetin görülmesinde gecikme yaşanması halinde daha fazla kayba uğramasının önüne geçilebilmesi amacıyla bu istisnai yola başvurması sonucunda, taşınmaz malikinin mülkiyet hakkından yoksun kalmasına yol açılacağından, hizmetin gercekleştirilmesinde amaçlanan kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil dengenin bozulmamasına özen gösterilmesi gerekmektedir.
Acele kamulaştırma işleminin mülkiyet hakkından yoksun bırakma sonucunu doğuracak olması nedeniyle kesin, açık, öngörülebilir, belirli koşullar altında usulüne uygun olarak tesis edilmesi gerekmekte olup, olağan kamulaştırma usulünün malike sağladığı tüm güvenceleri ortadan kaldırmadığı da gözden uzak tutulmamalıdır.
Acele kamulaştrmaya ilişkin Cumhurbaşkanlığı kararının kamu yararı amacına ve hukuka uygun olup olmadığına yönelik hukuki denetiminin diğer idari işlemler gibi yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinde incelenerek yapılması gerektiği de açıktır.
Bu kapsamda, acele kamulaştırma kararına yönelik yapılcak incelemede, nihai olarak taşınmazın kamuya devrinin gerçekleşme planlandığından, öncelikle acele kamulaştırma yoluyla el konulmak istenilen taşınmazın kamusal bir amaca -plan, proje ve bu konuda yetkili makamlardan alınan kamu yararı kararı gibi- özgülendiğinin ortaya konulması gerekmektedir. Burada acele kamulaştırma işleminin kurucu unsuru ola kamu yararının bulunup bulunmadığı hususu ile sınırlı olarak inceleme yapılacak olup, kamu yararının hukuka uygun olup olmadığına ilişkin incelemenin ise, olağan kamulaştırma sürecine ilişkin işlemlere -kamu yararı/kamulaştırma kararı, proje vb.- karşı ilk derece yargı yeri olarak Idare Mahkemesinde açılacak davalarda yapılacağı tabiidir.
Diğer taraftan, acelilik halinin varliğının ortaya konulması, işlemin temel dayanağını teşkil etmektedir. Acelelik halinin varlığından söz edilebilmesi için, idarenin acele kamulaştırmaya konu taşınmaza bir an önce fiilen müdahalede bulunması için olağan usulden ayrılmasının bir zorunluluktan kaynaklandığının, diğer bir ifadeyle gecikmesinde sakınca bulunan bir faaliyetin gerceklestirilmesinde üstün kamuyararı bulunduğunun ortaya konulması gerekmektedir.
Acelelik halinin ve olağan kamulastrma usulünden ayrılmasını gerektiren nedenlerin, kamu yararı ile özel mülkiyet hakkı arasındaki denge gözetilerek gerçekleşip gercekleşmediğinin her somut olayda, projenin ve hizmetin niteliği, mahalli veya ulusal ihtiyacin ivedilikle karsılanması gerekliliği gibi hususlar da göz önünde bulundurularak yargı yerince değerlendirileceği açıktır.
Ensaf
\"Empower comprehensive legal solutions for prospective cases. Seamlessly deliver client-focused services while fostering.\".